24 Aralık 2008 Çarşamba

İlyaz Bingül, İki Logos/ İki Koldan Bir Tarih, Sınırda, 2008, sayı 12

İki Logos/ İki Koldan Bir Tarih

“Liberal aydınların etini yemek istiyorum.”
Ahmet Güntan

1. Tanrı benim rakibimdir, patronum değil.
2. Böbürlenme padişahım, senden büyük Allah var.

Kafirlerle müminleri birbirinden ayıran sancak pirin sandukasından çıkıp da sancaktarın elinde dalgalandımıydı, bilin ki sahici bir tehlike ortalıkta kol vuruyor, gökte bir Zülfikar uyuyor.
-Sancaktar haykırdı: “Şer ile davamız var!”

Kulakları kesme, burnu kesme, gözleri oyma, parmakları ve elleri
Yürüyün yiğitler korkman günümüz doğdu
koparma, kafayı kesme, çark işkencesiyle öldürme, yakma, kızgın kerpetenle
Bir savaş edelim şu beyler ile
çimdikleme, hükümlünün kol ve bacaklarını atlara bağlayıp çektirerek kopartma...
Çalın derelere leşleri şimdi
ceza mevzuatının sayfalarından taşıp şehir meydanlarında, tarlalarda birer birer
Yürüyün yiğitler yürüyün girelim meydana
uygulanırken önlerindeki vahşi yaşama sessiz kalan bölük bölük lordlar,
Vuralım kılıcı kanlar saçalım
dinadamları, literatür sahipleri ve yasa koyucular kenetlenip korunaklı köşelerinde
Başın kesin beyler ile paşanın
olup bitenleri seyrediyorlardı. Toprağı ekip biçme uğruna kuşaklar boyu edinilen
Buna kavga derler bey ne paşa ne
çalışma ve boyun eğme alışkanlığı, dahası silah kullanma alışkanlığının yitirilmesi
Haykırıp haykırıp kelle keselim
“Dünyayı zehirleyen bu uğursuz kemirgen hayvanlar soyuna sözle değil, neden
Köroğlu oğlu İlyaz’ım, der:
silahlarla bir son vermiyor, tıpkı hırsızları ip, katilleri kılıç, sapıkları ateşle
Ayırın bedenden başları şimdi
cezalandırdığımız gibi bu melun yıkım tacirlerine, bu fesat sürüsüne, buğdaya da kılıca da sahip bu sodomi sürüsüne elimizdeki bütün silahlarla saldırmıyor, neden ellerimizi onların kanlarında yıkamıyoruz?” seslerinin dilaltında bükümlenmesine yol açıyordu.

Gündüzleri; tarihe riayet madalyonunu oymak için yeni çalışma düzeni uyarınca tüm eşekler, atlar, öküzler, katırlar ve mandalarla hem birlikle hem de gibi çalıştılar.
Geceleri; iki sığırın arka ayaklarının kirişleri kırılmış; belediye binasının ön pencerelerine taş atılmış ve ateş edilmiş; kapı menteşeleri sökülmüş; bir değirmen tahrip edilmiş; bir ibadethanenin bahçesine iki kukla atılmış; şehir meydanının arka sokağına sırtta taşınabilen bir darağacı kurulmuş; meyve ağaçları kesilmiş; balık göletlerinin savakları açılmış; bir tahta köprü ve üç samanlık yakılmış; bir depo soyulmuş; iki ağılda dört koyun boğazlanmış; sülünlere tuzak kurulmuş; toplam yedi köpek zehirlenmiş bulundu. Can kaybı olmamış.
O gece insandılar, yazdı bir gizli el.
Gözlerinizi bu dehşet manzarasıyla doldurun! Beyefendi kılıklı seyircileri durdurabilecek tek şey bu!
“Ama buna bakılamaz.”
“Bu çok kötü.”
“Bu daha beter.”
“Barbarlık!”
“Buneçılgınlık.”
“Bu kadarı da pes doğrusu. Yeter! Gözlerimi kapatıyorum.”
“Ama bu gayrıedebiyat ki.”

Durun, ben size bi fıkra anlatayım.
Fıkra bu ya, Nasreddin Hocalardan biri bir gün, devletlu padişahın isteği üzerine saraya çıkmış. “Nasreddin kulum anlat hele” demiş. Daveti aldığı günden beri kara kara düşünen Nasreddin dağları, ırmakları kuşlamış, çarşıları pazarları kollamış, hanları hamamları derdest eylemiş, kahvehaneleri, meyhaneleri gecelemiş, harman yerlerini bahçeleri seyreylemiş, alimleri ulemaları bir bir dinlemiş, hacılara hocalara, kocakarılara danışmış, aşıklara, ozanlara, kara sevdalılara, köylülere, pençberlere, okumuş yazmışlara, kara cahillere söz sormuş da öyle gelmiş huzura.
“Devletli padişahım”, demiş bizim Nasreddin, susmuş. Gözü yerde, bir çırpıda eklemiş: “Ayanları, kahyaları, matbuatta söz yalayanları ve dahi ücret ile kula kulluk eden ter oğlanları tez elden düzülüp yağlı ipe bağlana” demiş, tam susmuş.
Kısa bir zaman aksaklığından sonra padişah gümbür gümbür gülmüş. “Nüktedandan çok benim ağzıma yakışır bu diskur” diye aklından geçirip gülerken tehlikeyi sezen dişlerinin arasından dağılan söz tanelerini anlayan olmamış. –Felaket.
Felaket Fermanı
Biz çaresiz bahtsızlar, bir lağım faresi gibi içine kıstırıldığımız çalışma labirentinden leşimiz çıkacak, çünkü bizim yazgımız lanetlendiğimiz bu cehennemde çoğalmak, çoğalmak, sayısızca çoğalmak; acı çekmekten başka tercihimiz yok - - hepimiz peygamberiz. Buradan ancak ölümüz çıkacak. Bu azaptan sorumlu şeytanlar ördükleri labirentin dışında, hepsi birer allahsız tanrı. Dünyanın bütün peygamberleri bu dinsiz imansız tanrılara karşı birleşiniz!
Barış ilan etmek size en yakışanı. Sizi gidi sünepeler, sinikler; sinsilerin sinilerini yalamayı sinelerine çekenler! Unutmayın ki körlükleri nedeniyle hak ettikleri felaket alçakların ve alçalmışların terbiye edilebileceği yegane okuldur. Sizi eğitime davet ediyorum. Birinci ders: Düzenin işleyişi yitik yığınların kurtulamaması üzerinedir. Bu yitikler sürüsü çoğalarak, bıkıp usanmadan ölene dek çalışarak üremeyi kendi varlıklarının garantisi sanıyorlar. Ne kadar doğru.
Üretim üretim üretim. Sonra da tüketim tüketim tüketim. Ücretli emek, seri üretim ve serseri tüketim insan eliyle tüm dünyaya eşsiz bir mikrop olarak yayılıp çoğaldıkça evrenin doğası bozuluyor. Eğer bu akış kesintiye uğramazsa, dünya insanlarla birlikte yok olmak zorunda. Bir felaket şart.
Şiir-Felaket yaşamın akışını kesintiye uğratır, şairler de bu kesiklerin mimarıdır. Bu herkesin malumu; bilinmeyense: İşimiz şairlere kaldıysa yandık - - bir halta yaramaz onlar.
Felaket bir taşıyıcı bulmuştu: sonsuz çoğalma –şimdideş zamanın ta kendisi; kendine ait bir zaman kazanmış ve her zerreye yayılmıştı.
Yaşam düzeneğinin en azılı destekçileri; tüccarlar tüketici, toplumsa aile ister - - İnsan yığınları çoğaldıkça tüccarın zenginliği, papazın müşterileri arttığı için ticaretin ve ahlakın çıkarları sarsılmaz bir ittifak kurar. Ticaret ve ahlak bu yüzdendir şiire düşman. –Çocuğumuz olmaz bizim. - –Çocuksuz ölmek ne dehşet ne dehşet. Felaket. Yahudisi olmamak
Bizim de Yahudilerimiz olabilir, dedi. Tiren garlarında, sokaklarda, lokantalarda rastladığımızda başımızı çevirip bakmaya tenezzül etmediğimiz, kaderleriyle ilgilenmediğimiz, lanetlenip itilmiş, kakılmış, onlarla temasın bizi kirleteceği, bizden saymadığımız Yahudiler: İşçiler işçiler. Bir de işsizler var ki –Bütün dünyanın işsizleri, birleşiniz.

Hiç yorum yok: