Osmanlı’da Toplumsal Hayat Mekanları: Bozahane, Toplumsal Tarih, 2009, sayı 188
Osmanlı’da Toplumsal Hayat Mekanları: Bozahane
Türkiye’de genellikle darıdan yapılan bozada, biradan farklı olarak içinde şerbetçi otu (ömür otu) bulunmaz. Farsça “buze” sözcüğünden gelen boza, yani buğday, arpa gibi şeylerden yapılan içkinin adı Divanü Lugat-İt-Türk’te “bekni”dir ( DLT, 1985; s.434).
3-4 dereceye varan alkol içermesine rağmen, bozanın Osmanlı toplumunda Müslümanlara satışı serbesttir. Ancak bozaya Fatih döneminden sonra saray muhasebelerinde rastlanmaz (Yerasimos, 2002; 27). Bir halk içeceği olarak varlığını sürdüregelir boza. Türklerin bu eski içeceği Osmanlı kayıtlarına da girer, bu kayıtlardan 15. yüzyılda Amasya ve Bursa’da, 16. yüzyılda Mardin’de boza imalathaneleri kurulduğunu öğreniyoruz. “Bozahanelerin mukataaya verilmesi bunların hassaya aidiyetlerini gösterir. Yani devlet, bozayı bizzat imal edecek kadar bu nesneye önem vermiş demektir. Bu önem, bir gelir kaynağı olması bakımından da mütalaa edilebilir” diyor Burhan Oğuz. İstanbul meyhanelerinin kaldırılmasına dair 1567 tarihli bir fermanda “Tatar bozası” da müskir (sarhoşluk veren) içeceklerden sayılır, “Tatar bozası”, alkolü yüksek, sarhoşluk verici bozalardan olmalı ki, “fiskı fücur”a neden oluyordu:
İstanbul ve Galata Kadısına hüküm ki, bundan akdem nice defa ahkam-ı şerife gönderilub İstanbul ve Galata’da vaki olan eğer meyhane ve kahvehane ve eğer Tatar bozası işlenen mahallerdir külliyen ref’ olunmak ferman olunmuş idi. Haliyen üslub-u sabık üzre kemakan meyhaneler ve kahvehaneler işleyüb ve Tatar bozası satılub fisk u fücur olduğu istima’ olundu. Fi 26 Zilkade 975 (1567) ( Altınay, 1987; 207).
Bu dönemde iki türlü boza vardı; yasaklananı, fazla miktarda içildiğinde sarhoş edecek ölçüde alkolü olan ekşi bozaydı. Aynı yıllarda tutulan Ankara’nın 1 Numaralı Şer’iye Sicili’nden ayyaşların alkol ihtiyaçlarını boza ile giderdiklerini ve içki yasağının ardından birkaç ay içinde Ankara’daki bozahanelerin birer meyhane haline geldiklerini anlıyoruz (Oğuz, 1976; 733-4). 16. yüzyılın sonlarında, meyhaneye benzer kullanımı olduğunu gördüğümüz bozacı dükkanlarında oturan, vakit geçiren insanlara rastlıyoruz. Bunlardan biri de “bu kadar alüfte ve aşüfteler ile meyhane, bozahane ve kahvehane dolaştık” diyen Evliya Çelebi’dir. Çelebi’nin bildiği üzre tatlı bozacılar herkesçe meşhurdur; beyaz üstü kaymaklı bozalardan içen hayat bulur (Katip Çelebi, 2006; 658).
Buralarda meşru görülen “tatlı boza”nın yanı sıra içilmesi ve satılması fetvalarda yasaklanan, biraya yakın bir içecek olan acı bozanın da satıldığını görüyoruz. Dahası, aralarında kasabanın güvenliğinden sorumlu olan subaşının oğlunun da bulunduğu müşterilerilerinin istemesi üzerine bozacıların gizlice şarap sattıkları anlaşılmaktadır. Edremit Şer’iyye Sicilleri’nde 12 Kasım 1579 tarihli belgeden öğrendiğimize göre Edremitli Bozacı Hasan, boza adı altında gizlice sarap satıyormuş; üstelik Ramazan ayında bile bu tutumundan vazgeçmiyormuş (Yılmaz, 2005; 46-47). Özellikle gençlerin (bekar taifesi) biraraya gelip satranç, tavla oynadığı, kebap yediği bozahanelerin kiminde gizlice afyon da içildiği için padihşahların emriyle kapatıldığını görüyoruz. Padişahın emrine rağmen bu bozahanelere göz yuman kadılar azledilirdi (Üçel-Aybet, 2003; 150).
Kahvehaneler açılmadan önce halk nerelerde toplanıp vakit öldürerek yorgunluk atıyor, “bazı mükeyyifat alarak gergin sinirlerini gevşetiyordu” diye soruyor ve yanıtlıyor Rifat Osman: “Edirne’de yaptığımız tetkiklere ve öğrenebildiğimiz malumata göre kahvehanelerin tertiplerinden evvel müslimlerin meyhanelere gitmeleri şiddetle memnu olup (...) bozahanelere giderlermiş” (Rifat Osman, 1931; 242).
Bozahaneler yalnızca İstanbul’da değil, Edirne’de de oldukça yaygındı. Avcı Sultan Mehmet döneminin en kalabalık ve zengin günlerini yaşayan Edirne’de bozahanelere “köfteci” veya “köftehor” denildiğini, bu sözcüklerin o dönemin Edirne argosuna ait olduğunu söyleyen Rifat Osman bozahaneler hakkında şöyle der: “Bozahaneler, daima gayrı müslimlerin idare ettikleri bu dükkanlar 2 kısımdan ibaret olup ön taraflarında uzun mangallarda etler, köfteler pişirilerek satılır; ve her mevsimde adi boza bulunur; arka taraflarında ise şarap ve (Arnavut bozası) denilen –sofıların tahrim ettikleri- boza ile ihzar edilen bir müsekkir içki satılırdı” (Rifat Osman, 1931; 235-236).
Eski İstanbul’da, boza satılan ve içilen yer anlamındaki “bozahane” çoğu zaman “meyhane” ile eş yada yakın anlamlı kullanılmış, algılanmıştır. 16. yüzyılda içilmesi fetva ile yasaklandığı gibi, bozahaneye gitmek meyhaneye gitmekle bir tutulmuştu. Bozahanenin meyhaneye yakınlığı atasözlerine de yansımıştı: Uygunsuz bir iş yapan kişinin, haklılığını kanıtlamak için kendine benzer birini tanık göstermesi anlamında “meyhaneciden şahit istemişler bozacıyı (mezeciyi) göstermiş” sözü bugüne dek kullanılagelmiştir. Bozahane meyhanenin ayrılmaz bir parçası olarak kendine yer açıyor.
Osmanlı kibarının bozaya pek de iltifat etmediğini, bu içkinin “ayak takımı”ndan kişilerin içeceği olduğunu yazar Gelibolulu Mustafa Ali: “Bozahaneler vardır ki buralara devam edenler ve oralardan çıkmayanlar ya Tatarlar, ya da halkın aşağılık tabakasından aynı murdarlar olan kimselerdir. Değmede zariflerden kimse o kötü yerlere tenezzül etmez. (...) Çünkü aşağılıkların toplandıkları yerlere rağbet yine halkın aşağı tabakasının oturduğu yerlerde oturup onlarla görüşmek halkın iğrenç aşağılıklarında görülen ve kişiye ziyan getiren bir alışkanlıktır.” Düzyazısını şiirle bitirir:
Bozahane erazilin yeridir
Nekebat-ı avam mazharıdır
Bozasın içme bozma kendüzünü
Anda hiç kimse görmesün yüzünü
Bozanın tatlusun hanede iç
Mest olup geçme ekşisinden geç (Gelibolulu M. Ali, 1978; 184)
Bozahane; kahvehane, meyhane, hamam gibi Osmanlı döneminin toplumsal hayat mekanlarından biriydi.
Alıntılanan Yayınlar
Altınay, Ahmet Refik (1987) Onuncu Asr-ı Hicride İstanbul Hayatı, hzl. Abdullah Uysal, Kültür ve Turizm Bkl. Y., Ank.
DLT (Divanü Lugat-İt-Türk) (1985) c.I, çev. Besim Atalay, TTK, Ank.
Gelibolulu Mustafa Ali (1978) Ziyafet Sofraları c. 1-2, hzl. Orhan Şaik Gökyay, Tercüman 1001 Temel Eser, İst.
Evliya Çelebi (2006) Evliya Çelebi Seyahatnamesi: İstanbul, hzl. Seyit Ali Kahraman- Yücel Dağlı 1. Cilt- 2. Kitap, YKY, İst.
Oğuz, Burhan (1976) Türkiye Halkının Kültür Kökenleri 1, İsis y. İst.
Rifat Osman (1931) “Memleketimizin Tarihinde Mükeyyifata Bir Bakış”, İstanbul Belediye Mecmuası, sayı 78/6
Üçel-Aybet, Gülgün (2003) Osmanlı Dünyası ve İnsanları (1530-1699), İletişim y., İst.
Yerasimos, Stefanos, (2002) Sultan Sofraları, 3. Bs., YKY, İst.
Yılmaz, Fikret (2005) “Boş vaktiniz var mı veya 16. yüzyılda Anadolu’da şarap, eğlence ve suç”, Tarih ve Toplum, sayı 1
İlyaz Bingül
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder