9 Haziran 2008 Pazartesi

Şehreküstü Mahallesi [İnsancıl, Haziran 2008, sayı 215]

Şehreküstü Mahallesi

Başında aklı olan ücret ile iş etmez
Yunus Emre

“Şeerlerin hayaline aldanan otlar davara benzer”, derdi babam.
“Güdülen bir davar olmaktansa, köksüz ve yemişsiz bir ot ol”
mayı yeğledi: Kırlarda çobanlık yaptı, inşaatlarda amelelik.
Şehirde, “emeğimden başka hiçbir şeyim yok”tu
en son bir köfteci dükkanı açtı
“ona bir ölüm borcum var oğlum” dediği toprağa kaçtı.

Hiçbir anısını bana emanet etmedi babam.
Ona göre bu şehir, bu fabrikalar ve çevresini tabut tabut saran
bu tabur tabur evler özünü silen birer kınlıktı.

Evet. Hatırlamıyorum babamı; yaptıklarını yani.
Tek hatırladığım göç ettiği.
Tabi birde saklayıp koruduğu, betimlemekten kaçırıp onucanıbellediği
yığma söz öbekleri hayat bilgisi –
ni. Ben ondan öğrendim
öbek öbek türkçeyi.

Bir kezinde, masanın başında beni öykü yazar görünce,
birden bire dikildi kapının eşiğinde,
dediydi, “yazı suç işler mi oğul?”.
Tamı tamına o kadar, ne bir eksik ne bir fazla.
Hiçbir ima yükü binmiş değildi sözüne- -
Yazının hayır mı şer mi olduğuna dair.
Bunu hatırlıyorum hatırlamasına ya,
yaşamına bir kez dahil ettiği o söz toparında
küçük de olsun bir ima da istiyordum şerre dair yada hayra.
Yoktu.
Bende azar azar bir fikir biriktiyse de,
(neden) hiçbir fikri yoktu babamın yazıya ve suça dair.

“Yaşamak için iki dönümlük toprak yada bir mandıra yeter bana.” diyip
tembelliği yararlı, çalışmayı ise boş bir çaba haline getirmiş
babam(.) Türkçeden gayrı bir yabancı dil bilemedi,
Alman elinde “Die Stadt macht frei” diyemedi.
Kesin dönüşte Şehreküstü Mahallesi’ne konup yazdığım hikayenin kıyısına çekildi.

Ben bunları hatırlarken yazıyla,
bir şiir dökülüyor içime –şiir olsun için değil
avuçlarımı yunuyorum yüzüme.

Ben bunları yazarken, geleceği hatırlıyorum masada.
“Geleceğe bir yaşam borcum var”
diyorum usulca, rahmetli babama.

“Türkiye tarihi bende yürüyor” demedi babam çocuğuna.
Çocuğum yok, ama büyüyüp birikiyor yazım ona.

Hiç yorum yok: