9 Haziran 2008 Pazartesi

AKP'yi Kapatmak [Evrensel Gazetesi, 8 Mayıs 2008]

AKP’yi KAPATMAK

AKP kapatılabilir mi? Evet. Hukuk dışı mıdır? Hayır. Kapatılacak mı? Bilmiyorum. AKP’yi kapatsak da mı saklasak, kapatmasak da mı saklasak türünden tekerlemeler, yuvarlamalar gırla gidebilir. Oyun parkı, parti parkı, oto park... Fark? Siyaset ciddi bir iştir, ağır bir iştir, kılıçla oynamak gibi, salıncakta kefenle sallanmak gibi. Oyun parkı dedik ya. Tehlikeli bir iş. Öte yandan nimeti de bol ama, göz kamaştırıyor, diş kamaştırıyor.
Siyaset nedir? Hiç uzatmadan söyleyelim: Siyaset ülke zenginliğini paylaşma, paylaştırma savaşıdır. Tüm siyasi partiler gibi AKP de, üç tarafı denizlerle süslü memleketimizin tersanelerinde, madenlerinde, şantiyelerinde, gökdelenlerinde, hastahanelerinde ve dahi karhanelerinde üretilen zenginliği üleştirme işini ifa ediyor.
Peki bu işi nasıl yapıyor AKP? Vallaha çok güzel yapıyor. Ülkemizin gerek işlenmiş, gerekse işlenmemiş topraklarından satılmadık tek karış yer kalmayacak, mezarlıklarımızı da inşallah satar duruma geleceğiz. –Bu, bir kapatma nedeni olabilir mi? Bence olabilir. Hukukta yeri var mı? Eğer yoksa tabii ki kapatılamaz.
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel direği olarak görülen laiklik (=sünnetçi vitrinindeki kol saati) ilkesini zedeliyor, yerle bir ediyorsa kapatılabilir mi? Evet. Hukukta yeri var. Peki AKP laiklik ilkesini yerle bir ediyor mu? Denildiği gibi AKP islamcı bir parti mi? AKP’nin islamcı bir parti olmadığı çok açık. Pekiyi, neci bi parti? Kestirmeden söylersek: “Liberal”ci. Bunda hem fikiriz.
Eğer siyasetbilim üzerine yazıyor ve düşünüyor olsaydık şöyle diyebilirdik: Liberalizm, Batı düşüncesinde söz sahibi olmuş üç önemli düşünce tarzından biridir, öbür ikisi de muhafazakarlık ve sosyalizm. Eğer bir ülkenin tarihinde burjuva sınıfı, işçi sınıfı ve aristokratlardan oluşan kompartımanlar yok ise, özetleyin, orada liberalizmden sözedilemez. Bu çıkmayı aklımızdan çıkarmayalım.
Genç nüfusunu, ki bu da bir başka zenginliğimizdir abiler, önünde pineklediği AB’ye sunarken fiyakasını düzeltmeye hazırlanan güzel Türkiye’mizde liberalizmin esamesi okunmamasına karşın bir Cem Boyner, bir Şerif Mardin, yarım Mehmet Altan, yarım da Fuat Keyman vb. tek tük kimi liberaller yetişse de; Çetin Altan, Murat Belge, Taha Akyol, solcular, Kürtçüler, İslamcılar, bizim anarkomarksist avukat Levent Balkan, sağlık dairesinde işçi -şimdi işsiz- ülkücü Ertuğrul kardeşlerimiz, ağabeylerimiz “liberalim” dese, istese de ler, olmuyor, olmaz, olabilemez. Her şey olur Aydın Doğan, SabancıSa, Koçlar bilem liberal değilken ve asla olamazken... Nedir bu “liberal” furyası? Dünya alem liberal olmuş karrrdeşim. Bu sorunun yanıtını şimdilik bir yana bırakalım, şu kadarcığını deyivereyim: bu köksüzlüktür, kültürsüzlüktür, kepazeliktir.
Gelelim AKP’ye. İslamcılıkla ilgisi olmayan AKP hiç tartışmasız “liberal” bir partidir. Bugün Türkiye’de serimlenen liberal totalitarizmin aktörlerinden biridir. Eğer AKP kapatılıyorsa, kapatılacaksa, “liberal” bir partinin kapatılması ile karşı karşıyayız! “Liberal”i Türkiye üzerine sinen bir kötülük olarak gören ben, şahsen bu kapatılmayı destekliyorum. Peki ama neden kapatmaya göz kırpıyorlar? Neden? Acaba “liberallerle işimiz bitti” mi deniyor? Olabilir. Limondan daha fazla su çıkmayınca, sıkıp kenara atarsın.
Sanıyorum bu kapatmayı Ergenekon operasyonu, önce hava gösterisi, ardından da Irak’a tef ile, nareke ile karadan kış yürüşü ve ”Kürt Devleti” ile ilişkilendirmek gerek. Bu ise benim akıl yürütmelerimi aşıyor. Aklım duruyor, tutuluyor.
Kkolaylıkla din değiştirebilen Türklerin ak budun üyeleri din değiştiriyor, küresel sermaye ile aynı kanalda yıkanmaya soyunan Türkiye kapitalistleşiyor. Batı’nın Kant’ı yetiştirmiş 18-19. yüzyılı ve birinci ve ikinci Avrupa/Dünya savaşlarından öğrendiğimiz üzre kapitalizm faşizmden ayrı düşünülemez. Faşizm, kapitalizmin dünyaya armağanıdır, bir sermaye hareketidir. Faşizm, kapitalizmin ürettiği “son kod”dur (Deleuze). Faşizm, kapitalizmin anormal hali değildir (Zizek). Buraya bir mim koyalım. Faşist hareketler liberal kapitalizmin açmazlarına bir çözüm arama faaliyetlerinin ürünü, sonucudur. Faşizm farklı ülkelerde farklı biçimlere bürünmesine karşın, Karl Polanyi’nin ısrar ettiği üzre, önünde sonunda piyasa toplumunun/ küresel ekonominin yapısına kök salmış uluslararası bir şiddet dalgalanmasıdır. Türkiye’nin kapitalistleşmesi demek, faşizmin kıyımlarına, kırımlarına kapıyı aralamak demek, bir. İki, faşizm kapitalizmden ve kapitalist bedenlerden ayrı düşünülemez. Eğer kapitalizme evet diyorsanız faşizme ve katliamlara da evet diyorsunuzdur.
Haksız yere hapis yiyip siyaset yasaklı olduktan sonra yine haksız yere milletvekili yapılıverip başkakan olan Tayyip Erdoğan’ın AKP’si Refah Partisi’nden koparak yontuldu, yontuldu, bugüne kadar geldi. Bu kapatma davası bir yeni yontmadır. Nereye yontuluyor? Nelere evet diyecek? Diyelim ki dedi, henüz ne olduğunu şöyle böyle seze, sanabildiğimiz yeni durumu göğüsleyebilecek, becerebilecek mi kaygılarını birileri taşıyor olmalı?
Murat Belge’sinden Fehmi Koru’suna, Aydın Doğan ve gazete köşegeni kalem arkadaşlarından semt bakkalımız Niğdeli Mehmet Ali Beye, AKP’nin ikinci kez seçildiği günlerde İspanyolca’nın ikinci kuruna geçen, işinin erbabı ve hesaptan sonra bir limonata bardağı “yolluk”la gönüllerimizi fetheden Salih Beye varıncaya dek herkesin destekleyip en az yüzde yetmiş oy alması gerekirken yüzde kırk yedi gibi düşük bir oyla seçimden “zafer”le çıkan AKP’nin kapatılması kökleri 24 Ocak 1980 kararlarına uzanan “liberal” dönemin sonu mu, yoksa onun doğal ve gerekli uzantısı faşizmin doğuşu mu? Yoksa...

Hiç yorum yok: