Caanım bir konak ki, sorma. Önünde dizi dizi erguvanlar... baharın bir çiçek açmaya görsünler, bakanın içi erirdi. Bürümcük ile Selma da erguvanların arasına gizlenmiş o Mor Konak’ta eridi, eritildi.
Konak sakinlerine kahvedekiler “Erguvangiller” derdi. Nerden bileyim. Bahçıvandım, erguvanları severdim. Salkım salkım dallarına baktıkça...
Onlar bi başkaydı. Oturuşları, kalkışları, gülmeleri, urbaları, yürüyüşleri, dilleri bile bi başka. İnsana dair ne varsa... Hepsiciği de kibar, nezaketli ve nezahatli idiler. Biz, bahçıvan, aşçı, arabacı, seyis, hizmetli, sütçü, bir de amele olarak yaklaşabilirdik yanlarına anca. O zamanlar işçi nedir ne kim ne de kimse bilmezdik.
Kahvede dilimizin bağı çözülür, devleti halkın, kendilerini de devletin üzerinde hakim-i mutlak gören Paşalara demediğimizi bırakmazdık ya, Paşa has adamdı, sert adamdı. Herkesi, hele hele oğlanları pek sever, herkesi ihsanlara boğardı. Hanedanlığı da, hovardalığı da tüm İstanbul’a nam salmış Paşa’nın konağı haftada hiç değilse bir kere, devrin en mümtaz hanende ve sazendelerinin sesi ve ahengi ile dolup taşan bir “musiki encümeni” idi. Dede’nin en son bestelerini, Rıfat Efendi’nin en yeni güftelerini ilk kez burada dinlerdik.
Nasıl da kıydılar Bürümcük ilen Selma’ya, anlatamam. O gün bugündür içim eziktir, ezilmiştir. Yalnızca onları değil, beni de, önce gözlerimi, sonra da yan odaya kitleyip Bürümcük’ün feryatlarıyla dolan kulaklarımı kıyım kıyım kıydılar. Saatlerce gözüm önüme aktı, aktı... O günden tez kör oldum desem. O günden sonradır ne bağ, bağçe ne de insanoğlu gördüm şu alemde. Gözüme perde indi. Bakar kör oldum. O geceden sonradır, göz bana haram oldu.
Gözüm söze aksın, Bürümcük’ün feryadı dünya aleme duyulsun isterim istemesine de biz okumayı, yazmayı bilemedik evlat. Bürümcük ilen Selma’yı onlar işkence ettiler mücevherleri çaldı diyerekten. Sen bunları belleyesin, yazasın. İki körpecik kızcağızın canına kıydılar hiçbir günahları yokken. Erguvanların arasında, o cenabet paşa mor konakta... Muhtar sustu, savcı sustu, biz sustuk, erguvanlar dahi o bahar sustu. Sen susma emi. Daktilon var, devlet yazısını bilirsin. Şeriat yerini bulsun- - Yaz e mi.
Başka bir daha sözüm yoktur: Çalışanına onca zulüm Cenabı Allah’tan reva mıdır? Bunlar baba katili dahi olurlar. Tek kuruş yatmadan ortalıkta lort lort dolaşırlar.
Sular seller gibi akan o inlemeli, acı yakarışlı sesler akınında; yüreği dağlayan bir şeyler vardı varolmasına ya anaların dilinde yer etmiş bildik, işittik bir tek sözcük erişmedi kulağıma- Nasıl dile akıtayım? Erguvanların kan rengine bulanıp neden yıllar yılı sustuklarını o gece anladım, kendime yordum. Ürktüm --sabaha çıktığımda ömrüm suskunluğa gömülü dilsiz erguvanların yazgısına boğulayazarsa? O çığlıkları sözcüğe taşımaktan korktum, sözcük kuşanmazlarsa ilelebet yoka yazılıp silinmelerinden içim ezildi. Ya peki kime diyeyim? Sabah ezanını dar ettim kah yatakta kah odanın karanlığında döndüm durdum, dolandım durdum onulmaz bir derdin eşiğinde. Anlatsam... Kime anlatırdım? Ne derim, nasıl derim? Tut ki diyebildim, o konakta daha tutulur muydum? Altı karın nasıl doyar, nereye giderdim? Ekmek aslanın ağzında dedim, utandım o gece. Bu yaşımda utanmayı öğrendim. El kapısında kula kulluk ettiğime yazıklandım, yazındım. O gecenin sabahı, ilk kez sabah ezanını kılmadım. İmanımdan kuşkulandım. Dünya mahşer alanına bulanacak deyip torundan, çocuktan soğuyasım geldi. El kapısında emeğimle harama durdum. Emeğim sağdıç emeğine döndü. Sustum. Ağzım kurudu. Kulağım köreldi. Uykularım kaçtı, huzurum kaçtı. Yaşamım kesik kesik kurudu. Tüm bildiklerim eskidi. Bürümcük’len Selma’nın sesi avaz avaz sokağa taşarken, cansuları bedenden ezim ezim çıkarken, şakaklarımdan boşanan teri sile sile ak tülbent ter çanağına kesti gece boyu. Kıstırıldım. Eski çağların envai çeşit mahluklarının korkularını vücudumun her zerresinde hissettikçe, derimin içine büzüldükçe küçüldüm. Dişlerimin birer birer söküldüğünü, tırnaklarımın tel tel kırıldığını ta canevimde hissede hissede eridim, eksildim o gece.
O gece, güzelliği ve inadından gayrı hiç bi arkası olmayan Çerkes kızı Bürümcük ilen Selma’ya kıydılar. Sabahı, dilim kıyıldı. Mücevherler mi? Bulundu.
Dilsizliğimden, türkçemden utandım. Ben sana bunları bunca anlatabildim. Sen yazarken susma, utanma, hiç olmadık sen alçalma, e mi.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
üslup "rikkatli";yaşanmışlıklardan sürreale bi yolculuk yapıp,dinlenverdim hikayenin bi yerlerinde..kaleminize sağlık...
Yorum Gönder