2 Kasım 2007 Cuma

ADEM BEY’İN OKUMA DEFTERİ [Dikili Ekin, Sayı 21-22, Mart-Haziran 2003]

ADEM BEY’İN OKUMA DEFTERİ [Dikili Ekin, Sayı 21-22, Mart-Haziran 2003]

*
Gören gözlerle Kentucky mağaralarında yaşamaya başlayan hayvanlar, bir süre sonra görme yeteneklerini yitirdiler. Sürekli karanlıkta yaşamak, gözlerini işlevsiz hale getirdi. Bu gözlerde, görme sırasında oluşan kimyasal ve fiziksel gelişmeler durdu. Daha önce görmek için kullanılan besin akımı da, başka organlara akmaya başladı. Bu hayvanlar, artık yalnız bu mağaralarda yaşayabilirler. Kendi eylemleri, yani göçleriyle yeni yaşamlarının koşullarını yarattılar. Göçleri, yazgılarının bir bölümünü oluşturdu. Bir kez eylemde bulunan bu varlıklar, yazgılarını eylemlerinin sonuçlarıyla bağladılar.

*
Uykunun ölümün imgesi olduğu söylenebilir. Çünkü insan uyurken yazgısından uzaktır.

*
Yaşamak bir ortamın çaresiz tutsağı olmaktır.

*
Her birimiz kendi ortamımızda birer kazazede olarak yaşarız.

*
Acaba insanoğlu da tıpkı hayvan gibi, dünyanın tutsağı değil mi? Kuşkusuz, evet. Ama aralarında temel nitelikli bir ayrım var: İnsan, zaman zaman, nesnelerle doğrudan ilgilenmekten vazgeçebilir, çevresinden kopabilir, çevresiyle uğraşmayabilir (hayvanın yaşamını yöneten, onu bir kukla gibi oynatıp hoplatan şey çevresinin nesneleri ve olaylarıdır), ilgilenme yetisine tam bir geri dönüş yaptırarak -hayvan açısından anlaşılamayacak bir şeydir bu- nasıl desem, dünyaya sırt çevirip içine çekilebilir, iç dünyasına dalabilir, ya da ötekiyle, nesnelerle değil de, kendi kendisiyle uğraşabilir.

*
Başka hiçbir hayvanda bulunmayan bir şey vardı insanda, dışa vurulmak, dile getirilmek için çırpınan, taşkın bir “iç dünyası”. Hata, o iç dünyasının akla, dile uygun olduğunu varsaymaktır.

*
İnsan, yalnızca dilin çerçevesine uygun nitelik kazanmış düşünceyi ifade edebilir.

*
Dil yalnız bazı düşüncelerin anlatılmasına güçlük çıkarmakla kalmaz, aynı nedenle başka düşüncelerin algılanmasını da köstekler, zekamızı belli doğrultularda felce uğratır.

*
Hayvanlar konuşmadıkları için
Kimbilir ne güzel düşünürler
Tıpkı ellerimiz gibi

*
Vardır bir kalıbı insanın. Ama kalıbı
Yoktur içindeki hayvanın

*
Şurada burada bir ağacın gövdesinin aşağılarındaki bir çataldan sürmüş, ve her nasılsa kayırılmış ve doruğu canlı kalmış, öbür dallardan ayrı, ince bir dala raslarız; arada sırada gagalı-memeli ve balçıkbalığı gibi, büyük iki yaşam dalına belirli bir ölçüde bağlanan, ve kuytu bir yerde yaşadığı için o öldürücü yarıştan besbelli kurtulmuş bir hayvana raslamamız da böyledir.

*
Yaşamın sinsi hayvansılığı suçun yalınlığına eşdeğerdi.

*
Konuşma alanındaki parlak başarımız, diğer primat gruplarıyla paylaştığımız, temel iç güdüsel homurtu, inilti, çığlık gibi sesleri yitirmemize yol açmamıştır. Bu doğal sesli işaretlerimiz olduğu gibi kalmış; üstelik önemlerinden de bir şey kaybetmemiştir. Kelimelerden yaptığımız gökdelenin ilk temeli olmaktan ötedir bu sesler. Başlangıçtaki fonksiyonlarını, yani türe özgü haberleşme aracı olmayışlarını da sürdürmüşlerdir.

*
Alman bilgini Wilhelm Wundt’a göre, dil seslerinin ilk aşaması, ses aygıtının meydana getirdiği fiziksel ve ruhsal anlamlılık taşıyan hayvansal ses belirtilerinden oluşmuştur. Bu belirtiler önce içgüdüsel iken daha sonra, zaman zaman bilinçli olarak kullanılan anlatım aracı olmuşlardır. Bağırma durumundaki ilk sesler, sonradan perdeli sese dönüşmüştür. Wundt, çocuğun dili öğrenmeye başlarken ilk aşamada çıkardığı, hayvan seslerine benzeyen bağırmalara dikkati çekmiştir.

*
Ölüm ve fiziksel işkenceden sonra bir mahpusa verilebilecek en ağır ceza hücre hapsidir. Mahpus zamanla, yarı deli bir halde ve hiç olmazsa kendi sesinin yankısını duymak umuduyla oturağıyla konuşmaya başlayacaktır. Bu koşullar altında toplumsal bir tepkiye en yakın şeydir bu.

*
Eski çağlarda insanlar hayvanların çıkardığı seslerden, bugün bizim algılama ve kavrama yetimizi çok aşan düzeylerde etkilenmişlerdir. Bu seslere aşırı duyarlı ve dikkatli olmuşlardır. (...) Afrika dilinde sözcüğün anlamını belirleyen sesin tonudur. (...) Sığır yada davar düz bir biçimde “mu” ya da “me” diye seslenmez; mutlaka tonlayarak seslenir..

Hiç yorum yok: