2 Kasım 2007 Cuma

Şair [Sombahar, Sayı 14, Kasım-Aralık 1992]

Şair [Sombahar, Sayı 14, Kasım-Aralık 1992]


Halit Asım’a
Armağan

Günahkâr olmayan insan artık
Büyük bir gizem değildir.
Lautréamont


Maviliklere, yosunlara, deniz karışmıştı;
güneşten gelen ölüm karışmıştı.
Geceler boyu birbirini kıskanan rüzgâr ve
deniz sesinin tahayyülümü öteleyen çağrısına
gönül vermiştim, bir başıma ve dostlardan habersiz.
Artık o ihtiyar sokaklarda, meydanlarda
gezen başıboş bir gençlik an’ıdır.
Kıyıda şarkı söyleyen balıkçılar bir tabloyu
dolduruyorlar. Usul usul yanlarına sokulan
ben yirmiüçünde taşıdığım kızıl mezarlıkla
tabloya giriyorum.
An’dan an’a dostlardan uzak, resimdeki ihtiyara
küstüğümü hissediyorum. -Resimlerde
sürüyor yürüyüşüm.-

I
Beni yalnız bırakmamaya çalış. Olmaz mı Niyazi?

(Gelecek üzerimize geliyor Niyazi! Uzaklarda! Çook uzaklarda, köpük
köpük sularda, hayalettiğimiz yaşamak...
Bilemiyorum, dedi Niyazi.)

II
Şair dizelerinde ve gecelerinde denizi örüyordu. Kafasında örülen bu
imgeyle kayığını yola koydu. Zamansız ve yönsüz bir kabın içinde, şair.
Söylenmemiş düşlerin, örülmemiş denizlerin, yosun tutmuş meyve
Bahçelerinin dibine koyuldu bir başına yalnız ve bir başına korkusuz.
Hiçbir im, hiçbir anı örülen denizin örgüsünü bozamaz. Ne zamandan gelen
Bellek çürümesi ne de düşlek’in baskısı...
Meyve bahçelerini tek kişilik deniz kaplıyor. Her bahçenin bir denizi vardır,
diyor bir mektubunda.

Bahçenin dibinde uzanan derme çatma iskelenin ucundaki kayığın içine
Gölge düşüyor. Gölgeyi dizeleyen şair şimdi sakin, kayığa yürüyor!
-Yavaşça- Bahçeyi anlamlı kılan deniz değil miydi?, Tüm uğraşımız o
anlamın yeşil yüzünü görmeye yönelik değil miydi Niyazi?
gençlik korkuları kokan günler geçiyor niyazi.
.hep yağmur, hep kırgın, sarıyapraklarladonatılmışbirgençlik

O zamanlar, yaz sonrası geceler vardı.
Sözcük sözcük öbeklenen yüreğimde taşıdığım sakin bir kıyı, bir başıma
Umarsız muhacir kuşların sevecenliğinde biraz mahçup günlerimiz vardı.
Özlemlerimiz gururla taşardı, öbek öbek akşamları büyütürdük.
Hür memeler ve dişi bir tahayyül iriliğinde bahçedeki kuyuya meyveyi
düşürdüm tek başıma, korkusuz ve direngen.
Tahayyüllerde eriyen kıyıda gezinen ılık rüzgâr ardı sıra geçmişi sürükler.
Gece fenerleri yanmaz bir denize dökülen sözcükleri toplarım teker teker,
inci iriliğinde. İnci iriliğinde düşlerimizi düşleğe ekeriz; umutlu,
tohumundan biraz kaygılı. Esrik bir tebessümdür içimize çöken, geçmişe ve
geleceğe dair. Ağlanmaz böyle akşamlarda, deriz. Zaten ne zaman ağladık ki
Niyazi? Gölge dolu kayığa düşen tek damla yaş, kayığı batırır. Kayık dolusu
Gölge denize bahçenin sınırlarına akar, tane tane. Çakır balıklara yem
Rüyalarımızı çoğaltırız, mevsimsiz incirin dibinde. Bir tek incir mevsimsiz
meyve vermez. İnsan gövdesi mevsimsiz gizli meyveler kübü. Gövdeden
meyveler düştükçe teker teker, bahçede bir tek rübaî okuyan kalmaz. Yalnız,
soluk ve çıplak bir incire benzer deniz. Dalgalar diplere çekilir, fırtınalar
diplerde kopar, kuyu dibinde yalız çığlıklar büyür mevsimsiz gecelerce. Bu
gecelerde beni terkedişin, beni yıkar. Yirmibirimi yeni bitirmiş bir meyve
ağacıyım, benden uzaklara koşarsın Niyazi.

Hiç yorum yok: