Karagöz ve roman [Radikal Kitap, 13/12/2002]
Karagöz, roman-öncesi geleneksel anlatıların kıyısında sözlü, çalgılı, çengili, resimli yepyeni bir tür olarak 16. yüzyıl'ın çok kültürlü Osmanlı İstanbul'unda kimliğini bulmuştur
KARAGÖZ KİTABI
Hazırlayan: Sevengül Sönmez, Kitabevi Yayınları, 2002, 331 sayfa, 8 milyon lira.
Bahtin, Gargantua ve Pantagruel adlı kitaplarında döneminin bütün 'tür'lerini, birbirine rakip bir çok dil ve söylemi bir araya getirdiği için ilk romanı Rabelais'nin yazdığını söyler, çünkü Bahtin'e göre roman türlerin karışımı bir türdür. Gelişmeyi sürdüren, henüz tamamlanmamış ve olanaklarının tümünü kestiremediğimiz tek tür olan romanın otantik kökleri popüler gülmede aranmalıdır, der.
Bir bütüne asla girmemesi, türler arasındaki herhangi bir ahenge katılmaması romanın karakteristik özelliğidir. Başlangıcında roman 'yüksek' edebiyatın dışında yer alan gayrı resmi bir varoluşa sahiptir. Türler arasında bir tek roman, okumaya, yani sessiz, yalnız algılama biçimlerine organik olarak açıktır, ama ondan daha da önemlisi romanın öbür türlerin tersine, kendine ait hiçbir tür temelli kanona sahip olmamasıdır.
Roman ilk yükseliş döneminde edebiyatın yüksek türlerinin parodileri ve alaycı taklitleriyle doludur; dilleri, edebiyat-dışı heteroglossia'yı kendine dahil ederek yeniler; öz-parodi öğeleriyle, yani gülme, ironi, mizah ile diyalojikleşirler. Roman öbür türlerin parodisidir; biçimlerinin ve dillerinin uzlaşımsallığını açığa çıkarır; kimi türleri sıkıp dışarı atar, kimilerini yeniden formüle ederek, yeniden vurgulayarak kendine özgü yapısına katar.
Meddah hikâyeciliği yetmeyince
Karagöz, roman-öncesi geleneksel anlatıların kıyısında sözlü, çalgılı, çengili, müzikli, resimli (tasvirli) yepyeni bir tür olarak 16. yüzyıl'ın çok kültürlü Osmanlı İstanbul'unda kimliğini bulmuştur.
16. yüzyıl, Osmanlı'da büyük dönüşümlerin yaşandığı 'erken modern' bir dönemdir. Tımar sistemi çözülmüş, bürokrasi başta olmak üzere yönetsel değişimler başlamış, çift bozan levendler, 'bekar taifesi' Bursa, Edirne ve İstanbul gibi büyük şehirlere göçmüş, on yıllar süren suhte ve Celali ayaklanmalarıyla iç savaş yaşanmaktadır. 550.000 kişilik (BraudelÔe göre 700.000) nüfusuyla dünyanın en kalabalık ve en büyük kenti İstanbul fuhuşu, ahlaki çöküntüsüyle 'diyonizyak bir kent' görünümündedir. Osmanlı beslenmesi de yeni ürünlerle büyük bir dönüşüm geçirmektedir. Dünyanın en güvenli limanlarından Haliç ve Tahtakale çok çeşitli dilleri, jestleri, kültürleriyle İstanbul'dan daha kozmopolit ve marjinal bir uzam açılımı sunmaktadır. 1554-1555 yılında, Karagöz'ün yayılmasında matbaa işlevi de görecek karnavalesk ve heteropik özelliğe sahip kamusal mekanlar, kahvehaneler burada açılır. Kahvehane ışığı dünyada ilk kez İstanbul'da, bu dönemde yanar.
Lukacs'ın demesiyle, her büyük tarihsel dönem bir geçiş dönemidir, bunalımların, yeniden yıkımların ve yeniden doğuşların çelişik birliğidir. Böyle kritik geçiş dönemlerinde yeni bir toplumsal düzen ve yeni bir tip insan doğar, alışageldik anlatı türleri üstlendiği görevini yerine getiremez. 'Sokaktaki Adam'ın, 'Aylak Adam'ın, 'Tutunamayanlar'ın ataları, Türkçe düzyazının babalarından Gelibolulu Mustafa Ali'nin adlandırmasıyla 'yitik adam'lar, bu yüzyılda boy atar.
Tek başına masal, tek başına gazel, tek başına halk hikâyeleri, tek başına Keloğlan, Nasreddin Hoca, Bektaşi fıkraları, tek başına epik anlatılar, meddah hikâyeciliği yetmez olur. Yazılı olsun sözlü olsun tüm bu geleneksel anlatı türlerinin bir araya gelip karışım oluşturduğu Karagöz bu dönemde doğar.
Edebiyatın en demokratik biçimi olan komik anlatılar epistomolojik dönemeçlerde türlerin değişiminde önemli rol oynarlar, diyor Jale Parla. Karagöz oluşum sürecinde yazılı ve sözlü anlatı gelenekleriyle kaynaşır, böylece yer yer alıntılar, yer yerse o türlere göndermeler mozaiğinden oluşur. Masal türünden aldığı motifler, kişiler; Divan edebiyatından aldığı gazeller perdede dönüşüme uğrar. Masal dünyasının cadıları, tekerlemeleri, divan edebiyatının 'saray dili', halk hikayeciliğinin Kerem'i, Aslı'sı geldikleri türün kendilerine özgü anlatı yapısından gitgide sıyrılıp Karagöz'ün özelliklerine bürünür. Karagöz doğuşunu ve oluşumunu bu anlatı türlerine ve onları dönüştürmesine, bozuşturmasına, yerinden etmesine borçludur bir bakıma. Karagöz yazılı, sözel ve de seyirlik bu 'rakip' türlerin dilini dener, kullanır, içine katar ama hiç birini benimsemez. Girdiği türler arası ilişkide anlatı türleriyle temas noktasına ironi, parodi, yergi, taşlama, grotesk, bürlesk gibi öğeleri yerleştirir.
Karagöz'ün becerisi
Bahtin'in çeşitli ve birbiriyle rekabet halindeki anlatı türlerini içine katarak sindirip öğüten roman kuramı ışığında bakıldığında, gerek masal, fıkra, destan, halk hikayesi, epik, gazel gibi sözel, yazılı türleri gerekse kukla, curcunabazlık, taklit, şarkı, müzik, dans gibi görsel / seyirlik türler kanonik düzenlilikleri içinde sıkı sıkıya 'monolojik' bir görünüm sunarken, Karagöz bu anlatı türlerinin alışılagelmiş hiyerarşisini bozan, içinde eriten, 'karnavalesk' bir türler, tarzlar, yer yer kakafoniye dönüşen çoğul seslerin 'diyalojik' söyleşime girdiği sesler örgüsüdür.
Karagöz geleneksel anlatı türlerinin bir karışımı olarak bir bütünlük sergiler. Yüksek edebiyatın dışında, yerleşik anlatı türlerinin biçimlerinin ve dillerinin parodisini yaparak bünyesinde uzlaştırır ve kendi varoluşunu sürdürür. Karagözün bu becerisi, ironi, yansılama ve güldürüyle içi sıkı sıkıya doldurulmuş yeni bir 'tür' olarak gelişip yüzyıllarca ayakta kalmasının bir nedenidir de.
Anlatıla söylene yinelenegelen yerleşik anlatı türleri tekdüzeleşir, şimdideş zamanın toplumsal hareketliliklerine katılan izleyiciyi, dinleyiciyi heyecanlandırmaz olur. İşte tam bu noktada Karagöz içine katacağı kalıplaşmış anlatı türlerini tekdüzelikten kurtarmaya yönelik olarak eğretileme, alay, çarpıtma, söz oyunları, cinas, ikizanlamlılık, benzeşleme, kakışma, çene yarışmaları, abartı, tersinleme, benzekleme, ters deyi, çarpıcı deyişler gibi akla gelebilecek binbir yola başvurur. Bu yabancılaştırma, sanat geleneğinin yenileşmesine kapı aralar. Karagöz'ün yeni bir tür olarak evrilme sürecinde bu yabancılaştırma taktikleri izleyiciyi de her an uyanık tutar. Jale Parla'nın belirttiği üzre, "türlerin evrilme sürecinde yabancılaştırma parodi yoluyla gerçekleşir".
Halk kültüründe hazır bulunan anlatı türlerinin yepyeni bir türde yeniden kurulumuyla Karagöz, C. Levi-Strauss'un adlandırmasıyla bir tür 'düşünsel yaptakçılık' olarak karşımıza dikilir.
Kolektif bir yaratı
Osmanlı-Türk kültürünün en özgün ve en demokratik yaratısı Karagöz, Edip Cansever-Ece Ayhan'ın "gülme, halk gülüyorsa gülmedir-abiler!" sözüne uyarcasına olanca kinik duruşu, müstehcen diliyle şenliklerde, esnaf teferrüçlerinde, kır kahvehanelerinde, mahalle kahvehanelerinde, paşa konaklarında, padişah huzurunda, ramazan eğlencelerinde halkın tüm katmanlarına ulaşabilmiştir, çocuklar hariç. Çünkü Karagöz çoluk
çocuklar için oynanmazdı. Karagöz'ü çocukların elinden kurtarmalı.
Karagöz kolektif bir yaratıydı. Günümüz Karagöz'ü de ortak bir çalışmayı gerektiriyor. Ece Ayhan'ın bandosunu Karagöz için kurarsak: Rönesans adamı bilgisiyle Metin And, tarihsel bilgi kaynakları sunuyor, Murat Bardakçı'nın Osmanlı pornogrofisi Hulki Aktunç ve Hilmi Yavuz'un argo Divan şiiri erotologyasıyla harmanlanıyor, Tahtakale'nin marjinal kültürü Küçük İskender ve Metin Kaçan metinleriyle Burhan Öçal müziği eşliğinde sahne alıyor, Matiz (Zeybek) Can Yücel'in dilinde sahneye çıkıyor; 'Aylak Adam', 'Sokaktaki Adam', 'Tutunamayanlar', 'yitik adam' paydasında birleşip Tiryaki'de can buluyor; Sevim Burak'ın Everest My Lord'u kimliğinde Ajda Pekkan Afrika Dansı yapıyor; Aziz Nesin hiç alıp hiç satan Nasreddin Hoca'yla 'Malum Paşa'ya dilekçe yazıyor; ruhsuz Türkiye'nin ruhu Yalçın Küçük, İsmail Beşikçi'ye mapus arkadaşlığından vakit buldukça ara sıra sahneye çıkıp kürdi hicazkar marşlar okuyor; hakkında kötü sözler yazan gazeteciyi ısıran Orhan Pamuk, 'Türkçeyi darma duman eden diliyle', 'kel, gözlüklü bir profesör'e sataşan Tatlı Su Frengi'ni canlandırıyor; Enis Batur'a Yeniçeri yakışır görünse de hakbilirliğiyle Tuzsuz Deli Bekir'i örüyor.
Sürçilisaneyledikse affola.
2 Kasım 2007 Cuma
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder