2 Kasım 2007 Cuma

SERÜVENSİZ ADEM BEYİN BEYAZ ÖNLÜKLÜ BİR HIRSIZLA KARŞILAŞMASI [Dikili Ekin, Sayı 20, Ocak-Şubat 2003]

SERÜVENSİZ ADEM BEYİN BEYAZ ÖNLÜKLÜ BİR HIRSIZLA KARŞILAŞMASI
[Dikili Ekin, Sayı 20, Ocak-Şubat 2003]

ADEM BEY GÜLMEYİ ÇOK SEVERDİ. Bir gün yine güldü. Yine bir başınaydı. Ancak bu kezinde onu gören biri vardı. Bir baş Adem Beyin giriş katındaki evinin penceresinden içeri uzanmış içerde yürütülebilecek eşyalara göz süzerken görmüştü Adem Bey’i. O kafanın sahibi hırsızdı, ev soyucu. Pek zararlı, tehlikeli biri sayılmazdı. Adem Bey’i öyle katıla katıla güler görünce gözü başkalarını aradı hırsızın ama kimseyi göremedi içerde. Geceydi. Bekledi. Adem Bey kısa bir aradan sonra yine güldü. Hırsız yine bekledi; bu kezinde meraktandı beklemesi. Hay allah yine kimseyi göremedi. Hırsız bunun üzerine korktu. İçerde bir hortlak mı vardı? Bir hayalet. Yada şeytan?! Bir tek şeytandan korkardı hırsız. Hırsız daha da heyecanlandı. Yıllarca korkup korkup bir türlü yüzleşemediği şeytanı en sonunda görebilecekti: Böyle düşündü. Hırsız bu çalar da, düşünür de. Hırsız camın öte yanından içeri bakıyordu. Adem Bey’se camın bu yanından bakıyordu içeri. Bu yüzden Hırsız Bey Adem Bey’i görürken Adem Bey hırsız beyi görmüyordu. Aralarında içeriyi gözetlemenin dışında ortak yanları yoktu. Hırsız meraktan bakıyordu, Adem Bey hiçlikten. Hırsız meraklı ve şaşkındı, Adem Bey gülüyordu. Hırsız ayaktaydı, Adem Bey oturuyordu. Hırsız Bey hırsızdı, Adem Bey bekardı. Hırsız evin dışındaydı, yalnızca bakışlarıyla içindeydi evin; Adem Bey evin içindeydi, bakışları başka bir yerdeydi. Hırsız hala ayaktaydı ve içeri bakıyordu; Adem bey hala oturuyordu. Hırsız birazdan çekip gidecekti; Adem bey kalacaktı orada. Hırsız dışındaydı evin; Adem Bey içindeydi. Hırsız Adem Bey olamazdı; Adem Bey hırsız olma şansını yitirmişti.

Hırsızın canı sıkıldı, gizli gizli pencerenin kıyısında ayakça dikilmekten yoruldu. Yorulduğunu hissediyordu. Derken aslında bu yorgunluğun yılların yorgunluğu olduğunu hissetti. Daha önce de buna benzer hislere kapılmıştı, bu kezinde yalnızca kalbiyle değil gözüyle de hissediyordu. Adem bey’e baktı, ona acıdı. Camı tıkırdatası geldi. Adem Beyin dalgınlığı buna engel oldu, kımıldatamadı elini. Adem Bey yeni doğmuş bir bebek gibi uyuyor göründü ona. Adem Bey’i uykusunda bırakıp sessizce uzaklaştı hırsız pencere önünden. Ayrılırken bir daha ev soymayacağını kendine söyleyip duruyordu. Ayrıla ayrıla söylendi, söylene söylene ayrıldı evin önünden hırsız. Adem Bey hırsızı görmedi. Hırsız da o günden sonra Adem Bey’i hiç görmedi; o mahalleye bile uğramaktan kaçındı hırsız.

Hırsız kendi yoluna gitti. Adem Bey kalakaldı oracıkta.

Yazı hırsızın ardınca mı ilerlemeliydi, yoksa evde kalıp Adem Bey’in yakasına mı yapışmalıydı? Adem Bey’de öyküyü sürükleyicilik yoktu. İyisi mi hırsızın ardına takılmalıydı yazı. Ne ki ya hırsız bey hırsızlığı bıraktıysa, aldığı karar uyarınca? Öykü gözünü enikonu serüvene dikmiştir. Hırsızlığı bırakmış hırsızın tekdüze yaşamını anlatmaktan eline ne geçer yazının? Hem okuyucu okumaz ki böylesi sıkıcı öyküleri. Önünde sonunda öyküler okunmak için yazıldığına ve okuyucular serüven dolu öykülere itibar ettiğine göre... - - Peh! Siktirsinler!

Hiç yorum yok: