2 Kasım 2007 Cuma

ADEM BEYİN YAŞAM AĞACI [Kitap-lık, Sayı 74, Temmuz-Ağustos 2004]

ADEM BEYİN YAŞAM AĞACI [Kitap-lık, Sayı 74, Temmuz-Ağustos 2004]


• •Palindrom (başlangıç)
1. aaaaaa.............
2. aaaaaa............. (tekrar)
3. aaaaaa............. (tekrar)
4. aaaaaa............. (tekrar)
5. aaaaaa............. (tekrar)
6.
7.
• •Fraktal oluşuk (gelişme)
8. aabaabaabaabaabaabaa.............
9. aabaabaabaabaabaabaa............. (yineleme ve polindrom)
10. aabaabaabaabaabaabaa............. (yineleme ve polindrom)
11. aabaabaabaabaabaabaa............. (yineleme ve polindrom)
12.
13.
• •Bifurkasyon yada yapısız varlık (düğüm)
14. aababbabbbbbbbbbabbbab.................
15.
• •Kapanık uç (bitiş)
son/nos.


(
“Demek ki böyle ölmüşüm.”
..)

Akıl hastanesine yada süperbakkala yolunuz düşerse oranın sakinleri dolanıcılarından biriyle karşılaştığınız, konuştuğunuzda intihar etmiş bir insanda durduğunuz duygusuna kapılırsınız. Kendindeki başkayı öldürme gücü bulabilen bu zavallılar, birisini öldürmekten, yok etmektense kendi akıllarını yok etmeyi seçmişler dersiniz handiyse. Peki ya kendi gövdelerini öldürmeyi niye seçmemişlerdir? Yanıtsız bir soru.

Adem Bey okuduğu nitelikli polisiye romanlarından insanın içine çöreklenen yaratıcı ve yok edici tanrısının fısıltılarına kulak kabartıp bir cinayet emri alabileceğini, günün birinde kendi biricik tanrısının bu buyruğunu yerine getirebileceğini ve öldürme isteğini körükleyen şeyin aslında önemsiz bir ayrıntı olduğunu anlamıştı: Küçük bir taş parçası, açık bırakılan bir kapı, gelişi güzel fırlatılmış bir çift çorap... En masum, en sessiz, içine kapanık bilinen ağır başlı insanlar bile şiddetin ,öldürmenin albenisine kapılabilir ve bu güçle bütünleşme arzusuna her hangi bir “ne oldu”-oluş anında şimşek hızıyla boyun eğerek yaradan ve yokeden tanrının yerine geçer; öldürerek. Öldürme eylemi, eylem anında (...1) kurban açısından yıkımdır, oysa öldüren için tanrısının buyruğunu yerine getirmekten de öte, tanrının yerine geçmektir. Tanrı olmaktır. Bu açıdan bakıldığında çağdaş ceza hukukunda bu eyleme uygun bir ceza olmadığından, suç da yoktur. Ceza suçun önceli sayılmıştır. Suç gereksindiği varlığını cezanın varoluşundan alır

Adem Bey intihar ettiğini hiç kimsenin, en yakın arkadaşının bile anlayamamasını bir türlü kavrayamıyordu. Berbere, kerhaneye yada bir mağazaya gittiğinde sanki hiç bir şey olmamış gibi, ona isteklerini soruyorlar ve onu memnun etmek için elinden geleni yapıyorlardı. Şaşkın gözlerle çevresinde dolananlara bakakalıyor, nasıl böyle yaşanıldığını bir türlü kavrayamıyordu Adem Bey. Oraya gidiyorlar, buraya geliyorlar ordan oraya koşuşturuyorlar... aman allahım ne büyük bir varsızlık bu. Oturmaya hiç değer vermiyorlar. Oturmak’ı yaşamlarından yolmuşlar, kovmuşlar sanki:

yALNIZCA yÜZÜNÜ dEĞİL gÜNAHLARINI dA yIKA
ACZINLAy ÜNÜZÜy LİĞEd INIRALHANÜg Ad AKIy

taşı karşısında kaskatı kesildi. Katılaşma gövdesine yeni özellikler kazandırdı: Kilitlenmiş çene, kasılmış çiğneyiciler, yarı bükülgen kollar, bacaklarda gerilme, kafanın gövde üzerinde aşırı gerilmesi, gözbebeklerinin küçülmesi, derinin pütürleşmesi, rektum ve uterusta büzülme. Hemen ardından buram buram bir terleme, su kaybı, odanın sıcaklığı ve nem durumuyla ilgili olarak kilo kaybetmeye başladı. Yazıla kazıla incecik bir parşömene dönüşmüş yüzünde pre-mortem sıyrıklar, çizikler belirdi. Dudakları kahverengimsi-kırmızımsı bir şerit halini aldı. Gövdesinin katılaşması şiddetli terlemeyle, su kaybıyla birleşince gözleri bulanıklaştı, kornea tabakasının önüne yumurta akına benzer bir tür perde geldi. Gözyaşları kurumuş bir kuyuya dönüştü göz oyukları. Gözbebeği oval bir biçim aldı. Tüm bu belirtilerin karşıdan bakanı ürkütmesi olağandı. Adem Beyin bu betiminden bin yıllardır ölünün gözlerinin kapatılmasının nedenini anlayıverir gibi oluruz: Ölünün bakışlarını engelleme isteği. Adem Beyin kafa(ta)sındaki boş göz çukurlarına aynalar yada parlak taşlar yerleştirilebilirdi pekala, ölüye bir bakış kazandırmak için. Ama Adem Bey henüz ölü değildi ki, hem göz çukurlarına ayna yerleştirmek doğrusu akıllıca bir çözüm değildi. Değildi çünkü unutulmamalı ki aynaya bakmak önünde sonunda kendine bakmaktı, değil mi ya?

Yüzünde, damarlarında artık akmayan kan yer çekimi yasalarına boyun eğip organizmanın çeşitli sıvıları, basınç bölgeleri (kalçalar ve omuzlar) veya sıkılmış bölgeler ( kemerle, saatle, kıravatla...) hariç olmak üzere, Adem Beyin duruşuna ilişkin olarak gövdesinin en eğimli bölgelerinde toplanıyordu. Bu topaklar, pembe, mavi, açık kırmızı, koyu mavi, lal, yeşile çalan sarı, siyahımsı renkteki tabakalar veya nokta biçimindeki kan birikintileri bir renk paleti oluşturuyordu. Bu renk paletiyle romancılardan çok adli tıp hekimleri ilgilenir, çünkü bu lekelerde ölümün nedeni, kökeni gizlidir, yaşamın değil. Romancılarsa hep yaşamla ilgilenegelmişlerdir, bu yüzden olsa gerek Adem Beyin öyküsü bir türlü fışkıramamış, yazıya açılamamıştır. Roman yazmaya soyunmadığı sürece yazan el, Adem Beyin öyküsüz yazısını, birbirini takip eden mutluluk yada mutsuzluk verici anılardan çok kendini zamanda ve mekanda bir bütün olarak gerçekleştirme amacı taşıyan geçici yada kalıcı kararsızlıklar ve başarılar kütüğü biyografisini yazabilir pekala.

SON
bu büyük son

son
bu küçük son


(...1) Katil, doğum uzmanıdır.

Hiç yorum yok: