2 Kasım 2007 Cuma

Sait Faik’in ‘Kubbesiz Roman’ı: Bütün Hikayeleri [Kitap-lık Babil Kulesi Eki, Sayı 76 Ekim 2004]

Sait Faik’in ‘Kubbesiz Roman’ı: Bütün Hikayeleri
[Kitap-lık Babil Kulesi Eki, Sayı 76 Ekim 2004]

1

Cami diyince göz önüme ilk gelen kubbe. Oysa caminin en görülür yanı minare değil midir?

Bu göz algımın içini böylesine bütün bütüne dolduran, Ayasofya’yı “ilk” kez kubbesinin altından gözümü dikeyine yukarı diktiğimde gördüğüm ‘dünya’nın beni o an nasıl etkilediğini hala unutamamam mı? Sanmıyorum, neler unutulmuyor, unutulmaz... Ama o kamaşma gözde silinmez izler bırakıyor besbelli. O izin özü mü camiye bakan gözümün zihnini dolduran? Sanmam. Bir başına yetmiyor açıklamaya. Çok çeşitli yıllarımın çok çeşitli anlarına sinen, kah bir belediye otobüsünde giderken, kah yürürken, kah bir kahvehanede yada birahanede otururken kübist bir resim gibi hep önümde uzaklara açılan İstanbul’un parçalı sayısız görünümü, gözümü ören. Edirneli, Diyarbakırlı, Sinoplu ya da Ankaralı bir göz tarihim olsaydı, sanırım camiyi minareli algılardım.

İstanbul coğrafyasının kurduğu gözüme kubbe o denli sinmiş olmalı ki Bursa’da, İzmir’de, Konya’da değil, Halep’te, Şam’da, Tebriz’de, Tahran’da, Kirman’da, Kahire’de, İskenderiye’de de ‘cami’ görmede zorlandım. Türkiye’nin kubbeli camileri de, öbür İslam ülkelerinin kubbesiz, kubbeli camileri de camiydi elbet. Şam’daki müslümanlığın ilk camilerinden Umayyad Cami, Kahire’deki Al-Azhar Camii benim ‘kubbeli cami’ paradigmama uymuyorlar diye bir kenara mı bırakacaktım, elimin tersiyle itecek miydim?

2
Sait Faik’in “bütün hikayeleri”nde ‘kubbe’ yoktur.

“Topkapı sarayı bütününde, süre içinde oluşan birime, merkezi eğilimi ifade eder bir yapı, ya da kubbenin egemen olduğundan söz edilmez” (Tansuğ, 1983; 137).

Sait Faik’in hikayeleri rastlansal olmayan bir toplamdır. Her hikayesinde anlatılan mekanlar değişse de bütünü tamamlayan tek tek öykülerin mekanı İstanbul’dur.

“Topkapı Sarayı; rastlansal olmayan bir topluluk birimidir. Sürekli mekanlar değişimi olduğu kadar tek bir mekandır. Osmanlı bütünlük kavrayışının özgün parça bağıntıları sistemidir” (agy.,s.135).

Sait Faik’in öykülerinin bütünü, bir defada karar verilip gerçekleştirilmiş külliye (roman da denilen) bütününden farklıdır.

“Topkapı Saray bütününe öncelik eden bir örnekten söz etmek kolay değildir” (agy., 139).

Sait Faik’in bütün öykülerine öncelik ve örneklik eden bir anlatıdan söz etmek kolay değildir.

Topkapı Sarayı cami değildir, ama ‘saray’da değildir.

Sait Faik’in ‘bütün hikayeleri’ roman değildir, ama ‘bütün hikayeleri’ hikaye de değildir; o, kubbesiz bir roman sarayıdır.

Topkapı sarayı taştan bir öyküler külliyesidir. Sait Faik’in bütün hikayeleri kağıttan/yazıdan bir Topkapı Sarayı’dır. Şehirdeki yitip giden boşlukların (kuşların, balıkların, Lüzumsuz Adam’ların, olasılık dışı aşkların) sıklaşıp genişleyen öykü hareketlerine sahne olan kağıt, şehrin belli bir kesiminde, surlarla çevrelenen Topkapı Sarayı’nın taşlarına kanat olmuştur.


3

Sait Faik’in İstanbul’undan söz ediyorsam, su’dan söz etmeliyim mutlaka ve bolca belki de. Çünkü onda avuç var, el; susuzluk var, ağız içi; sürahi var, iç boşluk ve derinlik; acı-sudan hariç acı var, anı. Sudaki bunca zenginliğe nasıl kayıtsız kalabilirim?

-Her insanın suya adımı var.
-Her insanın suda adı var.
-Yazan, suda adını arar.


(*) Sezer Tansuğ, Karşıtı Aramak, Arkeoloji ve Sanat Y., 1983, İst.

Hiç yorum yok: