2 Kasım 2007 Cuma

Alçak Gönüllü Bir Öneri: Müdürler ve Patronlar Kérhanesi [İnsancıl, Sayı 2, Şubat 2007]

Alçak Gönüllü Bir Öneri: Müdürler ve Patronlar Kérhanesi
[İnsancıl, Sayı 2, Şubat 2007]


Bu türkçe sözü yabani geyik gibi gördüm;
onu yavaşça tuttum, aldatarak, kendime yaklaştırdım.
Okşadım, ısındırdım, çabucak bana gönül verdi;
yine de ara sıra ürküyor, korkuyor.
Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig (6617-8)


Jonathan Swift, hem İngiliz dilini sivrilttiği hem de ulusal ekonomiye bir katkı sağlayacak alçakgönüllü önerilerinden birinde; iyi beslenmiş, sağlıklı bir bebeğin bir yaşına geldiğinde, ister buğulama olarak hazırlansın, ister kızartılsın, ister fırında pişirilsin, isterse haşlansın, çok lezzetli, besleyici, doyurucu bir yemek olacağını, İngiltere krallığının ağzının tadını bilen, servet sahibi tüm beyefendilerinin masalarına eklenecek bu yeni yemek türünün özellikle arazi sahiplerinin zevklerine uygun düşeceğine inanır, “hem zaten bu çocukların ana babalarının çoğunu silip süpüren onlar olduğuna göre çocuklar da herkesten önce onların hakkıdır” der.

Swift’in bu dumanlı satırları kafamda uçuşurken güzelim İstanbul’un bir bahar akşamında “kanımda dolaşan şu türkçe dili” ile Burgaz’a, onun adasına gittim. Bir kayaya oturdum. Kurşun kalemimi yonttum, yonttum. Kalemi yonttukça, kurşunu yontuyordum. Kalemi yonttukça, elimde çıplak bir Türkçe göğeriyordu.

Yıllardır görmediğim arkadaşım İlyaz’ın hayalini gördüm. Eski arkadaştık. Bilge Karasu’nun yabancı türkçeyle yazdığı öykülerinin birinde yer alabilecek denli, bir çocukluk arkadaşıydık. Daha o günlerde “hikayemiz olmaz bizim” derdi.

Yıllar sonra... Ben yazar oldum, onun iğrentiyle ağzına aldığı “gazeteci-yazar”lardan; o, ücretli çalışan.

“Bir insan neden müdür olur, bir patron neden patron? Bir insan bir müdüre, bir patrona dönüşebilir ve orada kalabilirdi de, bu o’lar insan olabilir, insanda kalabilir miydi?” dediydi. Öfkeyle kocaman bir hayır deyip “müdürler ve patronlar kerhanesi hayal ediyorum -tarifsiz uzuyor organlarım - - ellerim, bacaklarım, dişlerim, tırnaklarım, yarraklarım, bağırsaklarım...” demişti öz türkçeyle.

“Müdür, beni odasına çağırdı. Sabahtı. Arkasını döndü. Kemerini çözdü, pantalonunu indirdi. Donunu sıyırıp domaldı. Yala, dedi. Yaladım. Şimdi onunkini, dedi. Patronumun götünü de yaladım. Bir daha, dedi. Bir daha yaladım. Marki dö Sad’ın ırzına geçilmiş hizmetçileri gibi elim kolum bağlıydı. İşten atılmaktan, işsiz kalmaktan korkuyordum. Kiradan kurtulmak için bankadan on yıllığına ev kredisi almıştım. Çocuğumuz okula başlamıştı. Karım beş aydır iş arıyordu” dedi. –Hangi dille?

İlyaz, arkadaşım, “utanıyorum” dedi.
“Üçüncü sayfalık bir suçun eşiğindeyim”, dedi.
“Sen yazarsın. Yazar mısın?” dedi.
Ben hep susuyordum.
Yazar mıydım?:

“Alçak Gönüllü Bir Öneri: Müdürler ve Patronlar Kérhanesi A. Ş.”

Hiç yorum yok: